1940’larda ilk kez ortaya çıkan elektrikli cam mekanizması, zenginlere yönelik arabalarda bulunan lüks bir özellikti. Hidroelektrik sistemle çalışan elektrikli camlarla donatılmış ilk otomobil ise Packard 180’di. 80’li yılların sonlarına geldiğimizde, uluslararası pazarda birçok otomobilin camı elektrikliydi artık.
Araba camlarının ardındaki bu başarılı mühendislik tasarımına sahip mekanizmanın nasıl işlediğine, öncesinde kullanılan kollu mekanizmayı da inceleyerek bakalım.
Eski arabalardaki cam mekanizması nasıl işliyordu?
Eski arabalarda karşılaşabileceğimiz kollu cam açma mekanizması, hayatımızda o kadar yer etti ki hâlâ trafikte bir tartışma anında “Camı aç!” demeye karşılık olarak kol çevirme hareketini görebiliyoruz. Hatta izleyenler hatırlar, Cem Yılmaz’ın “Fundamentals” stand-up’ında bu konuyla ilgili bir bölüm vardı.
Neyse konumuzu çok dağıtmayalım. Bu eski arabalardaki kol, pencereyi itmekle ya da çekmekle görevliydi. Çok karmaşık bir mekanizması yoktu, basit bir krank ve dişli düzeneğiyle yapılabiliyordu.
Krank döndüğünde, camın parçaları hareket ediyor ve cam açılıyor ya da kapanıyordu. Yukarıdaki “Lesics” adlı YouTube kanalının animasyonlarıyla çok daha net kavrayabiliyoruz mekanizmayı.
Sonra bir destek noktası daha eklendi ve makas mekanizması ortaya çıktı.
Camların tek bir noktadan desteklenerek yukarı kaldırılması veya aşağı indirilmesi, sürtünmedeki küçük bir fark yüzünden dengesizliğe yol açabiliyordu. Ancak cama ikinci bir desteğin sağlanması, bu sorunun önüne geçebildi.
Makas tipi mekanizma denilen bu sistemde, bağlantıların bir ucu ortada döndürülürken diğer ucu sürgülere bağlı. İkinci destek, mekanizmayı çok daha sağlam kılıyor. Aynı sistem, katlanır kapı ve bilgisayar klavyesi gibi yerlerde de kullanılıyor.
Makas mekanizmasına sahip araba camlarında hâlâ her şey kusursuz değildi.
Yeni mekanizmayla da pencereler, aniden aşağı düşebiliyordu. Bunun önüne geçmek için dönme noktasına bir spiral yay yerleştirdiler. Bu yay, pencerenin yukarı doğru hareketi sırasında gevşerken aşağı doğru hareketinde sıkışıyordu.
Böylece cam aniden düşmüyordu ve efor da azalmıştı. Fakat sorunlar burada da son bulmadı. Sistemdeki en büyük açık; camların, arabanın dışından iterek veya çekerek açılabilmesiydi. Hırsızlığa açık davetiye yani.
Bu problemin önüne geçmek için sonsuz dişli düzeneği tasarlandı.
Sonsuz dişlinin, çark dişlisini döndürebileceği ancak çark dişlisinin, sonsuz dişliyi döndüremeyeceği bir mekanizma. Krank, sonsuz dişliye bağlı olduğu için mekanizmayı yalnızca yolcu çalıştırabilir. Birisi camı hareket ettirmeye çalıştığında ise hareket, sonsuz dişliye gider ve her şey sıkışır.
Günümüzdeki elektrikli mekanizmalarda olan şey ise dişli düzeneğine ufak bir DC motor bağlanması. Yukarıdaki görselde gördüğünüz üzere manuel pencere, basitçe elektrikli pencereye dönüşüyor.
Bu tasarım da makara ve halat sistemiyle geliştirildi. Aşağıdaki animasyonda gördüğünüz üzere halatla bağlantılı sürgüler, camı destekliyor.
Elektrikli camların avantajlarını ve dezavantajlarını sıralayacak olursak:
Yeni nesil camlardaki mekanizma, sürüş sırasında tek bir düğmeye dokunarak camları kolayca kontrol etmeyi sağlar; sürücü, tüm camları kontrol edebilir; ekstra bir kuvvet gerektirmez.
Öte yandan bu elektrikli camların parçaları, zamanla en kolay aşınan parçalardandır. Hatta bazen cam, yerinden çıkabilir ve arızaya neden olabilir.
Arabalarla ilgili merak konusu olabilen konulardan birini daha aydınlattığımız içeriğimiz bu kadardı. Peki siz hangi cam sistemini tercih ediyorsunuz? “Ben nostalji insanıyım, eski tip iyidir.” diyenlerden misiniz yoksa “En az efor, maksimum verim. Böyle devam.” diyenlerden mi?
Otomobillere meraklıysanız diğer içeriklerimize göz atabilirsiniz: